17 Nisan 2012 Salı

GÜNEYDOĞU YÖRESİ


  
Cercis Murat Konağı çok özel bir mekân. Mezopotamya ovasına hakim güzel bir taş ev. Mardin’in pek çok sivil mimari eserinde imzası olan Ermeni mimar Lole bu binayı 1888’de yapmış. Konak el değiştire değiştire 90’lı yıllara gelmiş ve en son 1992-1998 yılları arasında Mardin İl Turizm Müdürlüğü Hizmet Binası olarak kullanılmış. 2001 yılında da Ebru Baybara tarafından Mardin yemeklerinin sunulduğu son derece şık bir lokanta haline getirilmiş.
Mezopotamya ovasına hakim terasta oturup güneşin batışını seyretmek sizi Mardin evleriyle bir bütün haline getirir. Mardin evlerinin pencereleri önce kendi teraslarına sonra da Mezopotamya ovasına bakarlar. Siz de onlarla aynı tarafa yönelttiğiniz bakışlarınızla Mardin’deki benzersiz taş işçiliğini, güneşin batışı ile kızıla dönüşen sarı taşları, gecenin gelmesiyle Suriye yönünden yaklaşan maviliğin hava karardıkça bir denize dönüşmesini seyredebilirsiniz.

 Mardin

Mardin, mimari, etnografik, arkeolojik, tarihi ve görsel değerleri ile zamanın durduğu izlenimini veren Güneydoğu Anadolu'nun şiirsel kentlerinden biridir. Mardin'de, farklı dini inanışlar paralelinde, sanatsal açıdan da tarihi değeri olan camiler, türbeler, kiliseler, manastır ve benzeri dini eserler barındırmaktadır.


 Şanlıurfa

Şanlıurfa, tarihi geçmişi 9 bin yıl öncesine dayanan, Hz. İbrahim'in doğduğu, Hz. Eyyüb'ün yaşadığı, Hz. İsa tarafından kutsanan kent adeta bir müze şehir görünümündedir. Harran'ı gezerken 4000 yıl öncesinin solunduğunu hissetmemek, Atatürk Barajının suladığı Harran Ovası'nda ise yaratılan bolluk ve bereketi gözlemlememek mümkün değildir.

Balıklı Göl (Halil-ür Rahman ve Ayn-ı Zeliha Gölü-Merkez):
Şehir merkezinde olup, içindeki balıklar, etrafındaki asırlık çınar ve söğüt ağaçları ile tabii bir akvaryum görünümündedir. Göller, Ayn-ı Zeliha ve Halil-ür Rahman olmak üzere iki tanedir. Hz. İbrahim Peygamber’in, devrin hükümdarı Nemrut ve halkının taptığı putlarla mücadele etmeye ve onları kırıp parçalayarak tek tanrı fikrini savunmaya başlaması üzerine Nemrut tarafından bugünkü Şanlıurfa Kalesi’nden ateşe atılır. Bu esnada Allah tarafından “Ey ateş İbrahim’e karşı serin ve selamet ol” emri üzerine ateş suya, odunlar da balığa dönüşür. Hz. İbrahim’in düştüğü yere “Halil-ür Rahman Gölü” denilir. Nemrut’un evlatlığı Zeliha da, Hz. İbrahim Peygamber’e aşık olur. Hz. İbrahim Peygamber için babalığı Nemrut’a yalvarır. Hz. İbrahim’in ateşe düştüğünü görünce Zeliha da kendini ateşe atar. Zeliha’nın düştüğü yere de Ayn-ı Zeliha Gölü denir.





 (Aynzeliha Ve Halil-Ür Rahman Gölleri ) Urfa şehir merkezinin güneybatısında yer alan ve İbrahim Peygamberin ateşe atıldığında düştüğü yer olarak bilinen bu iki göl, kutsal balıkları ve çevrelerindeki tarihi eserler ile Urfa’nın en çok ziyaretçi çeken yerleridir.
İbrahim Peygamber, devrin zalim hükümdarı Nemrut ve halkının taptığı putlarla mücadele etmeye, tek tanrı fikrini savunmaya başlayınca, Nemrut tarafından bugünkü kalenin bulunduğu tepeden ateşe atılır. Bu sırada Allah tarafından ateşe “Ey ateş, İbrahim’e karşı serin ve selamet ol” emri verilir. Bu emir üzerine, ateş suya odunlar da balığa dönüşür. Hz. İbrahim bir gül bahçesinin içersine sağ olarak düşer. Hz. İbrahim’in düştüğü yer Halil-ür Rahman gölüdür. Rivayete göre Nemrut’un kızı Zeliha da İbrahim’e inandığından kendisini onun peşinden ateşe atar. Zeliha’nın düştüğü yerde de Aynzeliha Gölü oluşmuştur. Her iki göldeki balıklar halk tarafından kutsal kabul edilerek yenilmemekte ve korunmaktadır.
Camiler ve Kiliseler
İnanç Turizminin önemli merkezlerinden olan Urfa’da Ulu Cami , Hasan Padişah Cami, Halil-Ür Rahman Cami, İbrahim Peygamber’in Doğduğu Mağara Ve Mevlid-İ Halil Cami, Eyyüp Peygamber Makamı Ve Kuyusu görülebilecek Camilerdir. İsa Kilisesi, Der Yakup Kilisesi Urfa’nın önemli kiliseleridir.

 Hz. İbrahim, Mevlid-i Halil Cami avlusunun güneyinde bulunan mağarada doğmuştur. Rivayete göre devrin hükümdarı Nemrut, bir rüya görür. Sabah rüyasında gördüklerini müneccimlerine anlatır. Müneccimlerin “Bu yıl doğacak bir çocuk senin saltanatına son verecektir” demesi üzerine Nemrut, halkına emir salarak o yıl doğacak bütün erkek çocukların öldürülmesini ister.
Sarayın putçusu Azer’in hanımı bu mağarada gizlice Hz. İbrahim’i dünyaya getirir. Hz. İbrahim 7 yaşına kadar bu mağarada yaşamıştır. Hz. İbrahim’in doğduğu mağaranın içerisinde bulunan suyun, şifalı olduğuna ve bir çok hastalığı iyileştirdiğine inanılır.
 Harran tarihiyle ilgili en doğru bilgiler arkeolojik kazılardan elde edilen buluntulara dayanmaktadır. Harran adına ilk defa, Kültepe ve Mari’de bulunan M.Ö. II. bin başlarına ait çivi yazılı tabletlerde “Har-ra-na” veya “Ha-ra-na” şeklinde rastlanılmaktadır. Kuzey Suriye’de bulunan Ebla tabletlerinde ise Harran’dan “Ha-ra-na” olarak bahsedilmektedir. M.Ö. II. binin ortalarına ait Hitit Tabletlerinde, Hitit’lerle Mitanni’ler arasında yapılan bir anlaşmaya Harran’daki Ay Tanrısının (Sin) ve Güneş Tanrısının şahit tutulduğu belirtilmektedir.
Nevali Çori
 Diyarbakır

Diyarbakır tarihinin, önceleri M.Ö.3000 yılına kadar uzandığı bilinirken, son zamanlarda Çayönü kazıları ile yapılan araştırmalar sonucunda uygarlık geçmişinin M.Ö.7500 yıllarına kadar uzandığı belirlenmiştir. Diyarbakır ve çevresinde Hurriler, Mitanniler, Hititler, Asurlar, Medler, Persler, Büyük İskender, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Selçuklular ve Osmanlılar hüküm sürmüştür.


 Adıyaman

Adıyaman, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin batısında yer alan, tarih sahnesindeki yeri ilk insanlara dek uzanan, pek çok değişik kültüre merkezlik etmiş olan bir kültür ve turizm kentidir. Dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri olan Adıyaman toprakları üzerinde, insanlık tarihinin bütün evrelerine dair bulgular elde edilmiştir.


Nemrut Dağı ve Kommagene Kralı Antiochos'a ait Tümülüs ve kutsal alanlar, Milli Park'ın anaözelliğini teşkil etmektedir.
Antiochos'un tümülüsü ve dev heykelleri, Arsameia(Eskikale),Yenikale, Karakuş Tepe ve Cendere Köprüsü Milli Park içerisinde kalan kültürel değerlerdir. Eski çağlarda KommageneRoma'ya karşı yapılan ve kaybedilen savaş ile krallığın bağımsızlığı sona ermiştir. olarak anılan bu bölgede, I.Mithradates tarafından bağımsız bir krallık kurulmuş, krallık onun oğlu I.Antiochos (MÖ 62-32)un egemen olduğu yıllarda önem kazanmıştır. MS.72 yılında da Nemrut Dağı doruğundaki kalıntıları yerleşme yeri olmayıp Antiochos'un Tümülüsü ve kutsal alanlardır.
Kahta Çayı'nın bir kolu olan Cendere Çayı'nın daraldığı yerde iki ana kaya üzerinde tek kemerli olarak yapılan Cendere Köprüsü yer almaktadır. Köprü sütunları üzerindeki kitabeye göre Kommagene şehirleri tarafından Roma İmparatoru Septimus Severus (MS 193-211)ile karısı ve oğulları onuruna yaptırılmıştır.

 Volkanik kökenli bazalttan yapılmış surların arkasında kalan Diyarbakır bir sürprizler yumağı. Labirente benzeyen dar sokakları, beklenmedik bir anda karşınıza çıkan camileri, kiliseleri, hanları ve içe dönük, avlulu evleriyle apayrı bir dünya.
Eski Diyarbakır evleri yazlık ve kışlık olarak ikiye ayrılmış…
Yukarı Mezopotamya’nın merkezi olan ve dünyanın ilk yerleşim bölgelerinden biri olarak bilinen Diyarbakır’ın varlığından 5000 yıl önceki kayıtlarda da bahsediliyor. Urartular, Asurlular, Persler, Romalılar ve Bizanslıların hüküm sürdüğü, geçmişte Amida denilen kentin bugünkü adının kaynağı, Diyarbakır’ı 638 yılında ele geçiren Bakr isimli Arap kabile. Onlar şehri Diyar Bakr diye adlandırmış. Şehir, dört ana giriş kapısı olan, 72 kuleli, 6 kilometrelik surların içinde kalıyor. Surlarda Dağ, Urfa, Mardin ve Yeni isimli dört büyük kapı bulunuyor. Surlar çok iyi durumda ve dünyanın en uzun surları arasında geçiyor. Arap istilası sırasında Bizans kilisesi St. Thomas’ın yerine yapılan, 1091 yılında da Melik Şah tarafından genişletilen Ulu Camii ve Anadolu’nun ilk üniversitelerinden sayılan Mesudiye Medresesi şehre damgasını vuran eserlerden. Nebi Camii Akkoyunlular tarafından 15. yüzyılda yaptırılmış. 16. yüzyıldan kalma Hasanpaşa Hanı hala kullanılan ve halı ile kuyumcu dükkanlarıyla dolu bir alışveriş merkezi, eğer modernini istiyorsanız, Diyar isimli, büyük şehirdekilerin taklidi bir yer de var.
Safa Paşa Camii, şehrin en büyüğü olan Behram Paşa Camii ve Dört Ayaklı Minare olarak da geçen Şeyh Muattar Camii, Diyarbakır’da görülmesi gereken İslam sanatı eserlerinden. Dinlerarası diyaloga geçmişte güzel bir örnek olan Diyarbakır’da değişik mezheplere ait kiliseler de var. 1602 yılından kalma Keldani Kilisesi, geçtiğimiz yıllarda çatısı çöken ve kaderiyle başbaşa kalan Surp Giragos Ermeni Kilisesi ve Meryamana Süryani Kilisesi artık cemaatlari kalmayan ama şehri zenginleştiren eserler. Süryani kilisesindeki papaz, İncili Hz. İsa’nın dili Aramicenin benzeri olan Süryanice okuyor ve siz yaşadığımız toprakların nelere şahit olduğunun farkına bir kez daha varıyorsunuz.
Bugün Kültür Müzesi olan Cahit Sıtkı Tarancı Evi, Roma Köprüsü ve Diyarbakır Arkeoloji Müzesi şehirdeki diğer önemli noktalar, uğramadan dönmeyin. Şehrin biraz dışında, Dicle Nehri’nin üzerindeki hem On Gözlü Köprü, hem de köprüden şehrin görünümü çok güzel. Surların üzerindeki Keçi Burcu’ndan hoş bir Dicle manzarası var. “Başım gözüm üstüne” deyişini sıkça duyacağınız Diyarbakır’da dolaşırken çok dikkatli olun, etraf kapkaççılar cenneti, onun için malınıza mülkünüze sahip çıkın.
Malabadi Köprüsü Diyarbakır ile Van arasındaki ticaret yolu üzerinde. Artuklular tarafından 1146 yılında inşa edilmiş.








 ... Her yemeğin bir öyküsü var. Sunuşu da pek güzel. Nar Salatası, İkbeybet (haşlanmış içli köfte), Irok (kızartılmış içli köfte), Bacanak Çorbası, Kaburga Dolması, Bademli İç Pilav, Kapari Salatası, Zencefilli Limonata ve Süryani şarabı benim favorilerim ve olmazsa olmazlarım açıkçası Mardin’de.

Mardin yemekleri... Sakın ola Güneydoğuya has kebap ve acılı yemekleri düşünmeyin Mardin yemekleri denince. Mardin yemekleri şehrin aynen kendisi gibi çok farklı ve çok özel. Bu mutfak et ile bulguru, sebze ile baharatı müthiş bir uyumla bir araya getirir. Tıpkı attığınız her adımda şehrin Um-Dabaggiye, Hassuna, Samara, Halaf’tan Uruk, Hurri, Akad, Hitit,Mitanni, Asur,Arami, Med’lere; Persler, Büyük İskender, Selevkoslar, Abgarlar,Ermeniler, Romalılardan, Sasaniler, Bizans’a; Artuklulardan, İlhanlı-Moğol, Karakoyunlu, Akkoyunlulara; Osmanlıdan günümüz Türkiyesine tüm tarihi bir potada eritip, hepsini uyum içinde yaşatmasını hissedeceğiniz gibi.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Blog Listem

Popüler Yayınlar

Blog Arşivi

İzleyiciler